
Esenyurt sabahı griyle başlar ama içinden renk doğurmayı bilir. Şehrin bu tarafında güneş binaların arasından değil, insanların yüzlerinden doğar. Sokaklar kalabalıktır; çocukların sesi, seyyar satıcıların bağırışı, motor sesleri ve uzaklardan gelen müzik birbirine karışır. Kaotik ama canlı, yorucu ama gerçek bir yaşam akışı. Esenyurt böyle bir yer — kendine has, hızlı, nefes almayı öğreten bir tarafı var. Ben de bu sabah, her zamanki yürüyüşümde aynı yokuşu tırmanırken bunu fark ediyorum: burada yaşamak sabır değil, denge gerektiriyor.
Kaldırımların üzerindeki çatlaklarda sabah çiği parlıyor. Yanımdan geçen genç bir kadın telefonla konuşuyor, sesi sert ama kararlı. Arka sokaktan gelen kahkaha sesleri bir anda gürültüyü yumuşatıyor. Esenyurt’ta duygular bile birbirine değmeden yan yana yaşar. Ne fazla yakın, ne fazla uzak. İşte bu denge, burayı diğerlerinden ayırıyor. Kimi zaman şehrin yükünü taşıyor, kimi zaman da o yükten kaçıp saklanacak bir köşe sunuyor.
Bir kafeye oturuyorum, kahve kokusu dumanla karışıyor. Masanın üzerindeki camda sabahın solgun ışığı yansıyor. Etraftaki konuşmaların arasında bir harmoni var. Her masada başka bir hikaye; biri işe geç kalmış, biri yeni bir başlangıcın eşiğinde. Esenyurt’un insanları acele eder ama umudu bırakmaz. Çünkü burada yaşamak mücadeleyle güzelleşir. Camdan dışarı bakarken bir tabela gözüme çarpıyor: “Her şey yerini bulur.” Cümlenin basitliği bana iyi geliyor. Belki de gerçekten öyle; her şey, zamanı geldiğinde yerini buluyor.
Kafeden çıkıp yürümeye devam ediyorum. Geniş caddeler, yeni yapılan binalar, yan yana açılan marketler… hepsi modern ama aynı zamanda biraz yorucu. Fakat bu karmaşanın içinde bir ritim var. Bir duvarın köşesine yaslanmış yaşlı bir adam, elindeki radyodan eski bir şarkı dinliyor. Yanından geçen genç çocuklar ona gülümsüyor. Bu an, Esenyurt’un ruhunu anlatıyor: kuşak farkı değil, bağlantı var. Farklı seslerin uyumu.
Günün ilerleyen saatlerinde trafik artıyor, sokaklar doluyor. İnsanlar birbirine çarpıyor ama kimse bundan rahatsız olmuyor. Çünkü burası temasla öğrenilen bir semt. Burada anonimlik yok; her yüz bir hikaye, her bakış bir iz. Kalabalığın içinde bile biri seni fark eder. O fark edilme hissi, Esenyurt’un gizli sıcaklığıdır.
Akşamüstü hava serinliyor. Güneşin rengi yavaş yavaş turuncuya dönüyor. Nehir kenarına gidiyorum; çocuklar bisiklet sürüyor, çiftler bankta sessizce oturuyor. Gökyüzü yavaşça şehrin gürültüsünü örtüyor. Bir kadın yan bankta oturuyor; saçları rüzgârda savruluyor, gözlerinde yorgun ama huzurlu bir ifade var. “Esenyurt’ta hayat zor,” diyor, “ama burada herkes bir şekilde dayanıklı olmayı öğreniyor.” Başımı sallıyorum. “Evet,” diyorum, “burası seni sınar ama sonunda ödülünü verir.”
Gece yaklaştıkça şehir başka bir ruha bürünüyor. Sokak lambaları yanıyor, marketlerin önündeki ışıklar yumuşak bir parıltıya dönüşüyor. Caddelerde hâlâ hareket var ama telaş azalmış. Müzik sesleri uzaklardan geliyor; arabaların farları binaların yüzünde dans ediyor. Bu manzarada bir dinginlik var. Esenyurt, gürültünün içinde bile sakin olmayı öğretir.
Bir apartmanın önünde duruyorum. Kapı aralığından gelen yemek kokusu, evin içindeki sıcaklığı anlatıyor. Yukarıdaki balkonda biri, sigarasını içerken şehri izliyor. Onun yüzündeki ifade bana şunu düşündürüyor: burada herkesin kendine ait bir köşesi var; kimisi küçük bir odada, kimisi kalabalık bir evde, kimisi sadece bir parkta. Ama hepsi aynı gökyüzünün altında yaşıyor. Bu da birleştirici bir şey.
Yürüyüşüme devam ederken gökyüzü mor bir tona bürünüyor. Yağmur hafif hafif başlıyor. Sokaktaki insanlar adımlarını hızlandırıyor ama kimse paniklemiyor. Yağmur burada doğal bir misafir gibi karşılanır. Sanki herkes biliyor: birazdan geçecek. Bir çatı kenarına sığınıp yukarı bakıyorum; damlalar lamba ışığında küçük yıldızlara dönüşüyor. Bu şehir, kaosun içinde güzelliği bulmayı iyi biliyor.
Eve dönerken ıslak kaldırım taşlarında yansıyan ışıklara bakıyorum. Her renk birbirine karışıyor ama uyum bozulmuyor. Aynı Esenyurt gibi: karmaşık ama tutarlı. Bu semtte insanlar birbirine benzemez ama aynı dili konuşur — hayatta kalmanın, devam etmenin, sevmeyi unutmamanın dili.
Kapının önüne geldiğimde anahtarımı çıkarırken içimden geçiyor: “Bugün de dolu bir gündü.” Bu şehir yorar ama öğretir. Yorulmak bazen gelişmenin başka bir şeklidir. Esenyurt’un gece ışıkları, yorgun ama güçlü bir kalp gibi atıyor. Ve ben biliyorum; bu şehirde yaşamak, sadece var olmak değil, dirençli kalabilmeyi öğrenmektir. Çünkü Esenyurt, her yeni sabaha yeniden doğmayı bilenlerin yeridir.
14 Kasım 2025 tarihinde yayınlandı, 3 kez okundu